
Ekonomi bilimi bir derya gibi çok geniş bir kapsama alanındadır. Ülkelerde ve dünya genelinde sürekli
güncelliğini korur. Öncelikle ekonominin temel ögelerinden bazıları Milli gelir, enflasyon, ihracat, para
politikası, yoksulluk sınırı, üretim, ithalat sayılabilir.
*Milli gelir bir ekonomide bir yıl içerisinde üretilen mal ve hizmetlerin toplam değeridir.
Bir ülkenin milli geliri ne kadar yüksekse kişi başına düşen milli gelir de o kadar yüksek olacaktır ve
ülke halkı zenginleşecektir. Zenginleşen ülke halkı iktisat kuralı gereği (kişinin geliri arttıkça
harcamaları da artar.) harcamalarını arttıracak, halkın alım gücü yükselecek ve genel ekonomi
canlanacaktır. Genel ekonominin hareketlenmesi basit ifadeyle yeni işyerlerinin açılmasına yol
açacaktır. Ve dolayasıyla devletin vergi gelirleri de artacağından devlet yatırımları hız kazanacak yeni
istihdam sahaları oluşacaktır.
*Enflasyon konusuna gelince ülke halkımızın en çok üzerinde durduğu, en çok etkilendiği ekonomik
faktördür. Maaş ve ücretlerin enflasyonun üzerinde olması çalışan ve emekli kesimin en büyük
beklentisidir. Enflasyonun düşük olması, ülkede yeterli miktarda üretim yapıldığını, halkın gelir
seviyesinden yakınmadığını, stok maliyetlerinin düştüğünü işaret eder. Enflasyonu düşük olan
ülkelerde halkın ekonomi yönetimine olan bağımlılığı ve güveni tamdır.
*İhracat en önemli iktisadi faktörlerinden biridir. Üretim olmazsa istihdam olmaz, üretim olmazsa
ihracat olmaz, üretim olmazsa ihtiyaçlar ithal girdileriyle karşılanmaya çalışılır; bu durumda cari açık
büyür, ülkeden döviz çıkışı hızlanır ve merkez bankasının döviz rezervi düşer. İhracatın bir diğer
özelliği de üretimde kalitenin artması, yeni ürünlerin hizmete girmesi şeklinde açıklanabilir.
Dolayısıyla ihracat, üretimle doğru orantılıdır. Bir ülkede üretim çoksa ihracat da çok olacaktır ve en
önemlisi ülkeye döviz girdisi sağlanacaktır.
*Para politikaları: Ülkemizde para politikaları, her ülkede olduğu gibi merkez bankası tarafından
yönetilir. Hepimizin bildiği gibi faiz baz alınır. Başka bir deyişle faiz düşerse döviz kurları artar.
Tasarruf sahipleri bankalardaki mevduatını TL’den döviz hesaplarına aktararak daha yüksek gelir elde
etmeyi amaç edinirler. Dövizin yükselmesiyle birlikte enflasyon da artışa geçer. Bu da halkın aleyhine
olacağından halkın ekonomi yönetimine olan güven azalma eğilimine girer. Diğer taraftan faizin
yükselmesi kredi maliyetlerini yükseltecektir ve üretim maliyetlerine olumsuz yansıyacaktır. Belki de
üretim miktarının azalmasına yol açabilir. Bu konu oldukça hassas bir konudur. Faiz dengesini döviz
kurlarıyla optimal dengede tutmak esas alınmalıdır. Örneğin ülkemizde kredi maliyetlerinin yüksekliği
nedeniyle yaklaşık sekiz aydan bu yana üretimde düşme gözlenmektedir.
*Yoksulluk sınırı bir kişinin ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için gereken minimum aylık değerdir.
Yoksulluk sınırının altında yaşayan vatandaşların genel nüfusa oranı ne kadar yüksekse yoksul
vatandaşların sayısı o kadar az olacaktır.
*Üretim konusuna yukarıda değinmiştik. Ülkelerin ekonomik büyümesine katkı sağlayan en önemli
unsurlardan biridir. Üretim, istihdam ve sağladığı ihracat girdileriyle ekonomik kalkınmaya etkili
olmaktadır.
*İthalat ülke ihtiyaçlarının yeterli miktarda üretilmemesi durumunda başvurulan çözüm yoludur.
Bazen yerli sanayi ile rekabet için de ithalat yoluna gidilebilir. İhracatın ithalatı karşılama oranı 1 ise
ülkeye ithal girdisi kadar ihracat çıktısı gerçekleşmiş demektir. Her zaman ihracatın ithalattan fazla
olması tercih edilir.
Yukarıda anlatmaya çalıştığım ekonomi faktörlerinin dengede olması durumunda ekonomik istikrar
yerine gelmiş, halkın ekonomiye güveni artmış, dış yatırımcıların da ülkemize girişi çoğalacak
demektir. Bu bağlamda ekonomik güven endeksimiz de artacaktır. Çünkü temel faktör ekonomik
güvendir.
Yabancı yatırımcıların ülkemize gelerek yatırım yapması için ekonomimize güvenmeleri gerek ve yeter
koşuldur. Ülkemizde çok kısa süre öncesine kadar yaklaşık -60 milyar dolar olan rezervlerimiz,
günümüzde 161 milyar dolara kadar yükselmiştir. Yani dışardan para girişi, uygulanan sıkı para
politikası sayesinde başlamıştır. Ancak bu girişler yatırımdan çok” carry trade” yoluyla
gerçekleşmektedir. Carry trade en basit tanımıyla faiz oranı düşük bir ülkeden ülkemize para getirip
TL ye çevirerek yüksek faizden nemalanıp ülkesine geri götürmektir. Bu sırada kendisi de para
kazanacaktır. Bu yöntemle ülkemize yurt dışından gelen para bir müddet sonra geri gidecektir.
Burada önemli olan üretim kaynaklarını artırmak suretiyle ihracatı yükseltmek suretiyle yurt dışından
transfer sağlanmasıdır. Yani gelen yabancıların sabit sermaye yatırımı yapmaları gerekmektedir.
Döviz kurlarının yüksek olması ihracat işletmeleri için olumludur. Ancak kurlar ile enflasyon oranı
paralel gittiğinden enflasyon yükselebilir. Sürekli olarak ihracatımızın yükselmesi gündeme geliyor ki
başarıdır. Ancak ithalat miktarını da dikkate almak gerekir.
TÜİK’ten edindiğim ocak ayı ekonomik güven endeksi bilgileri aşağıdaki gibidir.
Ekonomik güven endeksi 99,7 oldu
Ekonomik güven endeksi aralık ayında 98,9 iken, ocak ayında %0,8 oranında artarak 99,7 değerini
aldı.
Bir önceki aya göre ocak ayında tüketici güven endeksi %0,4 oranında azalarak 81,0 değerini, reel
kesim (imalat sanayi) güven endeksi %0,1 oranında azalarak 102,6 değerini, hizmet sektörü güven
endeksi %2,5 oranında artarak 116,5 değerini, perakende ticaret sektörü güven endeksi %1,4
oranında artarak 114,5 değerini, inşaat sektörü güven endeksi %2,6 oranında artarak 91,7 değerini
aldı.
AÇIKLAMALAR
Ekonomik güven endeksi 0-200 aralığında değer alabilmektedir. Ekonomik güven endeksinin 100’den
büyük olması genel ekonomik duruma ilişkin iyimserliği, 100’den küçük olması ise genel ekonomik
duruma ilişkin kötümserliği göstermektedir.
Kaynak: TÜİK
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
zozcivan@hotmail.com